25 Temmuz 2013 Perşembe

İnsan İlişkileri Üzerine

Hepinize merhaba,

Bu sayfanın Sizin İçin Seçtiklerim kadar takipçisi de görüntülemesi de yok çünkü buraya az geliyorum ve az yazıyorum. Ama burada güzel kafalarla yazıyorum, sansürsüz yazıyorum. Sırf ondan kapatımyorum desem yeridir...

İnsanın yaşı ilerleyip hayata dair tecrübesi, yani yediği kazıklar, arttıkça olayları ve insanları farklı yorumlama yeteneği kazanıyor... Ben de bir süredir gözlemdiğim olaylar üzerine iki üç satır karalamak istedim.


Etrafımızda çok fazla temas noktası var. Bunlar dost, aile, sevgili/eş gibi en yakın seviyelerden iş arkadaşı, bakkal, komşu, müşteri gibi daha uzak seviyelere kadar uzayıp gidiyor. Burada uzak ilişkide olduğumuz insanlar günübirlik koşturmacalar haricinde çok da bir değer ifade etmiyorlar. Önemli olan daha yakın seviyedekilerle olan ilişkilerimiz oluyor. Bence insanlarla ilişkilerimizde çeşitli kalıplar var ve yaşadıklarımız ilişkinin sürecinde bu kalıplar arasında değişiklik gösteriyor. Kafamdaki ilişki kalıplarını biraz daha net özetlemek gerekirse:

Koşulsuz Güven:

Bu genelde en yakınlarımızla sürdürdüğümüz ilişki çeşidi. Burada eğer karşınızdakiyle olan ilişkiniz uzadıkça aranızda tatsızlıklar olmuyorsa genelde bu kalıp devam ediyor. Bana göre bu kalıbın en önemli kısmı karşınızdakinin hep iyi niyetli olduğuna inanmaya devam ediyor oluşunuz. Bu inanç sizi hep diri tutuyor ve "böyle yaptıysa o an öyle olması gerekmiştir." diye düşünmeniz sizi rahatsız etmiyor. Bu kalıbın en tehlikeli kısmı buraya yerleştirdiğiniz insanların yaptıklarının veya yapmadıklarının sizi normalden fazla etkileme ihtimalinin oluşudur.

Bu genelde sevgili/eş gibi hayatınızın en yakın insanları, aileniz, belki bazı akrabalarınız ve yakın dostlarınızla kurduğunuz ilişki tarzıdır ve hayatta çoğu kişiyle böyle başlasanız da ömrünüzün sonuna geldiğinizde çok az kişiyle böyle kalmış olursunuz...



Şüpheci Güven:

İlişkiler genelde koşulsuz güvenle başlasa da süreçler ve yaşananlar onları genelde ne yazık ki bu kalıba taşımakta çok da geç kalmaz. İnsanın doğası gereği gelen bencilliği ve çiğ süt emmişliği ilişkileri buraya getiren önemli etkenlerdir. Genelde "ben ona böyle desem de/yapsam da kırılmaz" diye düşünen dallamanın ilişkinizi taşıdığı yerdir. Burada genelde iki taraftan birisinin devamlı kazık yiyor veya mutsuz oluyor olması muhtemelken, diğer taraf hem kazık atmaya devam edip hem de ilişkinin hala koşulsuz güvende olduğunu sanmaya devam ediyordur. Genelde arkadaşlarımızla ve akrabalarımızla bu kalıptayızdır. 

Aslında özünde çok daha kötü bir kalıp değilse de buranın kilit noktası karşınızdakinin söylediklerinde ve yaptıklarında iyi niyetli olmayabileceği düşüncesini de aklınıza getirmeye başlamış olmanızdır. Yani eşeğin aklına karpuz kabuğu bir kere düşmüştür...



Mütekabiliyet:

Hayatın genel gidişatında kullanmamız gerektiğine en çok inandığım kalıptır. Burada şüphelerin ötesinde gözlem ve hatırlama vardır. Yani bir insana olan davranışlarınızın nasıl olacağını aslında onun belirlediği kalıptır. Ben bunu en çok iş ilişkilerine uygun buluyorum. Çünkü çıkarların çatışmasının en muhtemel olduğu ve belki de en çok zaman geçirdiğimiz çevrenin iş çevremiz olduğunu düşünürsek sürekli kazıklanan olmak da kazıklayan olmak da güzel durmayacaktır. Bu yüzden iş ilişkilerinde "ne kadar ekmek o kadar köfte." mantığını doğru buluyorum. Sürekli çıkar beklentisiyle ezilip büzülen insanlar biraz daha yüksek şanslar yakalasalar da ben doğru ve kıymetli olanın karşındakine hakettiği kadar, ne eksik ne fazla, vermek olduğunu düşünüyorum. 

Burası aynı zamanda hayırsız arkadaşlarımızı da getirip koyduğumuz yerdir. Ararsa aramaya, dert dinlerse derdini dinlemeye, çağırırsa gitmeye, çağırmazsa umursamamaya başladığımız bir yerdir. Genelde koşulsuz güven aşamasında çok sağlam kazık atanlar şüpheci güvene alınmadan buraya düşerler ki buradan da bir sonraki aşamaya gitmeleri çok sürmeyecektir.

Umursamama:

Bu kalıbın iki farklı üyesi vardır. Bunlardan birincisi rolleri gereği hayatımızda hiçbir şekilde aktif yer tutmayan insanlar olarak açıklanabilir. Bunlar rastgele bindiğiniz otobüsün şoförü, yanınızdaki yolcu, marketteki kasiyer gibi o an orada denk geldiğiniz için muhattap olduğunuz insanlardır. Bu grubun yaptıkları sizde genelde olumlu veya olumsuz bir hava bırakmaz. 

İkincisi ise hayatınızın geri dönüşüm kutusuna gönderdiğiniz gruptur. Bunlar genelde sizinle olan bütün sınavlarınızda güven testlerinden kalmış, hayatınızda boşa yer tutmuş insanlardır. Genelde hayatınızın hataları olarak tanımlayabileceğimiz bu grup artık ölse sizin için anlam ifade etmemeye başlar. Varlıkları veya yoklukları sizi ilgilendirmez, yaptıkları yanlışlar bile sizi artık yaralamaz çünkü onları önem skalasında sıfır altına düşüreli çok uzun zaman olmuştur.

Peki bu davranış kalıpları ve bu gruplar arasındaki geçişleri ne belirliyor? Özellikle aşağıdan geri yukarıya geçiş imkanı var mıdır?

Bence burada geçişi belirleyen en büyük etken o insanla yaşanan olayların zorluk derecesi. Ömrünüz boyunca büyük bir zorluğa beraber göğüs germek zorunda kalmadığınız bir insanın sizi hayal kırıklığına düşürme ihtimali de az olacağından hatalı grupta yer buluyor olma ihtimali yüksektir. Aynı şekilde normalden fazla zorlanan insanın da maruz kaldığı aşırı durumlardan ötürü hakettiğinin altında değer görme ihtimali de aynı derece yüksektir. Bunlar sistemin kaçakları ve eksik yanlarıdır.

Bence geçişlerin özellikle yukarı doğru tekrar olabilmesinin sadece bir yolu vardır, o da burada değerlendirmeyi yapan insanın sabır katsayısıdır. Sabırlı insanlar genelde karşılarındakine oldukça fazla şans verdiklerinden bir insanı artık bir alt gruba indirdiklerinde onların zaten orada olması gerektiklerinden o kadar emindirler ki yukarı haraket neredeyse imkansızdır. Eğer karşı taraf hatasını anlamış ve hareketlerine çeki düzen vermişse en fazla burada sabit kalırlar.

Eğer değerlendirmeyi yapan tez canlı veya kararsız biriyse de tahminen yeterli kanıtlar olmadan insanları aşağı veya yukarı taşıyacağından zamanla tekrar farklı gruba alması muhtemeldir. Böyle insanlarla olan ilişkilerimze genelde anlam vermekte zorlanırız. Çünkü bir gün  en yakın dostlarıyken başka bir gün can düşmanları gibi hissedebiliriz. Bu insanların gruplarında yukarı doğru hareket olması ihtimali var olmakla beraber stabil değildir.

İşte böyle güzel dostum, buraya kadar okuduysan senin de fikrini duymak isterim :)