15 Aralık 2010 Çarşamba

Yeni Facebook Profil Tasarımı ve İnternet Reklamlarının Etkinliği

Merhaba, bugün sizlerle yeni Facebook profil yapısı ve genel olarak internet reklamlarının etkinliğini konusunu konuşalım istedim. Hepinizin bildiği ve büyük çoğunluğumuzun "Yeni Profili Kullan" tuşuna çoktan basmış olduğu ve basmayanların da "Şu kadar arkadaşın Yeni Profili kullanıyor" cümleleriyle geçmeye kanalize edildiği üzere operasyon başarıyla tamamlandı ve yeni profili aldık diyebiliriz. Şimdi profil değiştirilmeden yayınlanan videoyu bir hatırlayalım isterseniz.



Video Blaise DiPersia isimli şahsın bir fotoğraf serisiyle başlıyor ve neşeli fotoğraflardan oluşan bölüm geçildikten sonra birden 0:20'ci saniyede aşağıdaki görüntü ile karşılaşıyoruz.



Burada benim ilk dikkatimi çeken konuşulan dillerin girilmiş olmasıydı. Yani eski halinde hangi ülkede yaşadığınızı girmeniz yeterliyken, şimdi sizin Fransızca bilen bir Türk mü, İspanyolca bilen bir Fransız mı olduğunuzu öğrenmek ister bir tarz gördüm. Ayrıca bütün "temel" bilgileriniz derli toplu ve adeta twitter'da mesaj yazar gibi birbiri ardına sıralanmış şekilde en üstte duruyor. Ve ciddi yer tasarrufu bu sayede sağlanıyor.



Sonra Arts and Entertainment kısmında en sevdiğiniz kitapları, filmleri, sevdiğiniz müzik türünü ve sanatçıları girmenize yönelik özendirici bir bölüm geçiyor. Hepimiz bu videoyu izledikten sonra koşarak konuştuğumuz dilleri girip, sevdiğimiz müzik ve filmleri eklemedik mi? Ben yeni profilden sonra özellikle takip ettim, çoğu arkadaşım da bu eklentileri hemen profiline uyguladı. Facebook çok büyük bir ekonomi. Facebook'la ilgili ayrıtılı rakamlara bu yazımdan ulaşabilirsiniz. Buraya kadar herşey normal, zaten yeniliklerin amacı da bu değil mi?

Ayrıca Facebook'un en önemli özelliği bence kullanıcılarının kendi gerçek bilgilerini en çok girdikleri sosyal platform olması. Yani Twitter'da Twitpaşa, allah c.c. gibi kullanıcı isimleri alanlar, takma isimlerle blogger'lık yapanlar bile Facebook hesaplarına adlarını, okudukları okulları, çalıştıkları yerleri tam girmekte sorun görmüyorlar. Bence buradaki neden Facebook'un daha kuruluş aşamasında insanları gerçek isimleriyle girmeye teşvik etmesi ve genelde Facebook'ta yüzyüze de tandığınız insanları eklemiş olmayı normal bulan anlayışın hakim olması. 

Tamam aşağıda göreceğiniz ekran görüntüsü Alexandre Oudin'inki kadar karizmatik ve yaratıcı olmayabilir ama bizim amacımız şuan profil fotoğraflarıyla karizma yapmak olmadığından şimdilik bu konuda sorun görmüyorum. :)



Kendimi feda ediyorum ve konuyu anlatmak için benim Facebook profil sayfamla işe başlıyorum. Zaten sola ve üste toplanan ve küçük fontlarla az alanda çok iş görülen profilde sağ taraf tamamen reklama kalmıştı. 500 milyon kayıtlı üyesiyle Facebook büyük bir reklam alanı. Ve az önce de söylediğimiz gibi üyelerin genellikle gerçek bilgilerle kaydolduğu bir ortam. Şimdi reklam veren olarak kendinizi düşünün. Ürününüzü düşük maliyetle ve yüksek etkinlikle "18-30 yaş arası, İstanbul'da yaşayan, kadın erkek farkı gözetmeden üniversite mezunu veya öğrencisi" kitleye ulaştırmak istiyorsunuz diyelim. Alın size ortam. Facebook aslında bizi yaptığı videolarla ve profil tasarımlarıyla reklam verenlere daha net verilerle pazarlayabilmenin derdinde. Ve bu konuda da oldukça başarılı. Öyle ki durumun farkında olduğum halde ben de oradaki bilgileri düzenledim:) Bunun iki nedeni vardı, birincisi o şekilde ana sayfanız daha güzel duruyor. İkincisi ise orada siz isteseniz de istemeseniz de reklam zaten çıkacak, bari alakalı reklamlar çıksın! :)



Gelelim bana çıkan reklamlara. Askeri Okul mezunu olduğum yazıyor. Modern Warfare 2 oynamaktan hoşlandığım da orada. Askeri kökenli oyunlarda yazı yerine sesinizle konuşmanızı sağlayan ürünün reklamı cuk oturmuş mu? Oturmuş:) Nokia yeni telefonu N8'i bütün ortamlarda tanıtmanın derdinde. Müzik dinlemekten, internette gezinmekten, oyun oynamaktan keyif aldığı belli olan 26 yaşındaki Umut'un profilinde çıkan N8 reklamı da oldukça başarılı bir seçim denebilir mi? 10 numara 5 yıldız :) İşin özünü anladınız sanırım, kalanını uzatmanın alemi yok...



Şimdi olaya bir de genel olarak internette reklam verme olarak bakacak olursak. Aslında bu başlı başına uzun yazılar yazılabilecek bir konu, özellikle de reklamlara tıklamanın ne kadar etkili bir reklam değerlendirme yolu olduğu konusu başlı başına tartışılabilir. Ama şimdilik genel bir bakış atalım, ileride daha ayrıntılı bir incelme de yapabiliriz. Yine reklam veren olarak düşünün kendinizi. Nokia N8 satmak istiyorsunuz. Ve gazeteye veya televizyona reklam vereceksiniz.Verdiniz reklamı büyük gazetelere ve kanallara ama acaba hedef kitlenize ne kadar ulaştı? ROI (Return on Invesment) yani Yatırımınızn Geri dönüş oranını nasıl hesaplayacaksınız? Belki gazeteyi sizin istediğiniz yaş ve ilgi alanı aralığına sahip kitle çok düşük oranda okudu? Veya belki de tam istediğiniz oranda genç okudu veya televizyon reklamınızı izledi ve N8 almaya karar verdi. Ama bunu nasıl ölçeceğiz?

Belki burada kupon uygulaması etkin bir çözüm olabilir. Yani gazetedeki kuponla gelenlere indirim yapılabilir. Kılıf, kulaklık vs bir hediye verilebilir. Veya reklam sırasında verilen bir kodla almaya gelenlere aynı uygulama yapılabilir. Ve satış kanallarından gelen sayılar alınarak bir çıkarım yapılabilir. Bence hala yeterli kadar efektif değil. Neden diyecek olursanız reklamınızı hiç ilgisini çekmeyecek insanlara da gösterdiğiniz için sizden çuvalla para alıyorlar da ondan. Yani düşünün 50 yaşında ev hanımı, Nokia N8'le ne işi olur? Hiç. Ama gazete tirajına dahil mi? Evet. 75 yaşında dede. İzlediği dizinin arasında N8 reklamı çıktı, işine yarar mı? Hayır. Televizyon sizden onun da parasını alıyor mu? Tabi ki...Firmaların maliyet kısmak için çalışanların maaşlarına kadar göz diktiği bu dönemlerde bu savurganlığa gerek var mı?



Ama internet reklamcılığı böyle değil. Dizüstü bilgisayar satıyorsanız ürünlerinizin reklamını donanimhaber, chip vs gibi forumlarda yapabilirsiniz. Sadece hedef kitleniz görür ve gereksiz maliyetlerden kurtulabilirsiniz. Diyelim tencere tava üreten bir şirketsiniz, bir teknoloji sitesinde reklamınız gösterilmezken, Türkiye'nin en çok takip edilen yemek tarifi forumlarında, bloglarında reklamlarınızın gösterilmesini sağlayarak hem kısa yoldan tam hedef kitlenize ulaşırsınız, hem de dönüşünü ölçümlemeniz çok daha kolay olur. Bu açıdan başta Google Adwords olmak üzere internet reklamcılığı reklam verenlere bence çok etkili ve uygun maliyetli fırsatlar sunuyor.
ABD'de yukarıdaki tahminler ve 3. çeyrek internet reklam gelirlerinin tarihi rekoru kırması, %17'lik artışla 6.4 Milyar $ seviyesine ulaşması bir tesadüf değil, sadece malumun ilanıdır. Reklam ve pazarlama sektörünün geleceği Arama Motoru Reklamcılığı, Dijital Pazarlama ve Sosyal Medya önderliğinde çizilecektir.

EK:


Bunu da yeni buldum:)

KAYNAK

EK:

Dayanamadım ben de "Şekilli" bir profil olayına girdim:) New York'u ayaklarınıza getirdim :)




5 Aralık 2010 Pazar

Sosyal Medya ve Blog Yazmak

Yine bir pazar, yine kahvaltımızı yapıp güzel bir fincan kahvyele cilamızı çekmiş bulunmakta olduğumuza göre artık ufak ufak bir şeyler karalamamak için bir sebep yok demektir, müzik çaları da karışık çal moduna aldık mı tamamdır! :)

Bir süredir en moda kelime gruplarından birisi de "sosyal medya" ve "sosyal medya uzmanı". Şimdi bir göz atalım sosyal medya nedir, bunun  uzmanı kimdir?

Sosyal medya insanların dijital ortamlarda birbirleriyle görüşlerini paylaşmasıdır. Bu paylaşım Sosyal Ağlar, Bloglar, Mini Bloglar, Forumlar, Anlık Mesajlaşma Programları, sohbet siteleri gibi insanların etkileşim içinde olabilecekleri her türlü yolla olabilmekte. İşte size bir bakışta Sosyal Medya Platformları:


Sosyal Medya Uzmanı denen şahıs da bir marka ya da kişi hakkında sosyal ortamlarda konuşulanları takip etmekle ve bu sürekli değişen ve etkileşim içinde olan ortamda bu marka veya kişilerle ilgili strateji ve kampanyalar geliştirmekle görevli kişidir. Dışarıdan bakınca "Ohh kebap" tarzı bir iş görünse de sürekli kendinizi geliştirmeniz gereken ve sürekli güncel kalmanızı gerektiren zorlu bir iş olduğunu düşünüyorum. Çünkü artık insanlar o kadar çok ve birbirinden değişik ortamlarda fikirlerini dile getirebiliyorlar ki, markalar için internet mutlaka bu işin profesyonelleri tarafından takip edilmesi gereken bir yer olmaya başladı...

Çok şanslısınız çünkü bu yazıyı benim gibi bilgi grafiklerine (infographics) meraklı bir adamın kaleminden okuyorsunuz:) Bu yüzden bol bol grafikler ekleyerek sizinle konu hakkında sıkılmadan net bilgiler sahibi olacağız...Grafikleri  yeni sekmede açarsanız veya bilgisayarınıza kaydederseniz büyük boyda net görebilirsiniz. Bakalım Sosyal Medyanın gelişimi nasıl olmuş?


Gördüğünüz gibi bugün müptelası olduğumuz sayfaların ve platformların büyük çoğunluğu 2000-2007 yılları arasında hayatımıza girmiş. Peki sadece Türkiye'de 24 milyon üyesi olan Facebook bir ekonomi olsaydı nasıl olurdu diye hiç düşündünüz mü?


Gördüğünüz gibi Facebook her gün online 200 milyon ve toplamdaki 500 milyon üyesiyle artık bir sosyal ortamdan çok dev bir ekonomik kuruluş haline geldi. Eğer Facebook bir ülke olsaydı dünyanın 3. büyük ülkesi olurdu ve kendisinden çok daha önce kurulmuş çoğu şirketin toplamından büyük bir değeri var...

Ülkemizde en yaygın sosyal ortamlara bakınca Facebook, Twitter ve Yasaklı olmadan(!) önce Youtube'u görüyoruz. Biz paylaşmayı seven ve yeniliklere açık bir toplum olarak, sosyal ortama çok çabuk uyum sağladık, hatta o kadar fazla uyum sağladık ki bağımlısı konumuna geldik. Gençlerimiz Facebook ve Twitter'a bağlanmayan telefon istemez oldu, maçlarda gol olunca spiker daha "Goool!" diyemeden Twitter'dan gol tweet'leri yağıyor :)

Şimdi de diğer kıymetlimiz Twitter'a bir göz atalım:


Bu araştırma 2009 sonlarında yapılmış olmasına rağmen twitter'ın da ne kadar büyük bir ortam olduğu ortada. Benim şahsi gözlemlerin insanların tercihlerinin Facebook hesaplarına daha çok yüzyüze bildikleri arkadaşlarını eklemek yönünde olmasına rağmen twitter ve FriendFeed gibi ortamlarda tanıdık tanımadık herkesi ekleyebildikleri yönünde. Bu yüzden de Facebook'ta birini arkadaş olarak kabul etmemek veya arkadaşlıktan silmek daha sert algılara neden olurken, twitter'da çok da takılan bir durum değil...İnsanlar sizi ekliyorlar, muhabbet hoşlarına giderse takip etmeye devam ediyorlar, gitmezse bir bakmışsınız silmişler:) Ben twitter kullanmaya çok geç başladım ama bir laf vardır "Facebook göçerse Twitter'da herkes bunu konuşur. Twitter göçerse dünya susar" diye, işte artık buna inananlardanım. Twitter inanılmaz hızlı, birşeyin twitter'dan daha hızlı yayılmasının yolu yok gibi. :) Örneğin Taksim'deki acı bombalama olduğunda ben olayı twitter'dan öğrendim, online haber kanalları bile ne kadar sonra haber olarak geçmeye başladılar. Aynı şekilde Türk Hava Yolları'nın uçağı Amsterdam'da sert bir mecburi iniş yaptığında da yoldan geçen bir gencin tweet'leriyle ilk durumdan haberdar olduk. Artık gazeteler neredeyse "eski" haberleri verir konumda kaldılar. Televizyon ve internet haberciliği de ne yazık ki artık çok geriden geliyor...


Benim bunların hepsinden geç keşfettiğim ise FriendFeed oldu. FriendFeed Facebook'un sahibi Mark'a ait ve aslında çok da üstüne düştüğü bir platform değil. Hatta bildiğim kadarıyla geliştirmeyeceğini duyurmuş. Ama FriendFeed twitter, blog, youtube birçok hesabınızı senkronize edebileceğiniz, hepsinden yaptığınız paylaşımları tek ortamda görebileceğiniz çok kullanışlı bir platform. Aslında Facebook ve Twitter'dan avantajlı bir kullanım yapısı olmasına rağmen gerek yalın görüntüsü, gerekse neredeyse sıfır olan pazarlamasıyla Türkiye şartlarında pek kullanıcı bulamadı. Facebook'un 24 milyon kullanıcısının  yanında 14 bin Türk kullanıcısı devede kulak gibi kalıyor.(Grafikte daha büyük rakamlardan bahsedilmiş gerçi) Ama...

FriendFeed'i özel kılan kısmı ise Türkiye'de bilgisayar teknolojileri, dijital pazarlama, sosyal medya planlaması yapan çekirdek uzman kadronun en çok kullandığı platform olması. FriendFeed'de bir kişiye abone olduğunuzda onun blogunda yayınladığı yazıdan attığı tweet'e, youtube eklediği videosundan FlickR'a koyduğu fotoğrafına tek kalemde erişebiliyorsunuz.. Burada takipçisi bol bir kullanıcının bir sorusuna dakikalar içinde onlarca cevabın gelebildiğini düşündüğünüzde, geri bildirimler almak ve çıkarımlar yapmak için muhteşem bir ortam olduğunu söylebiliriz. Twitter'ı alt ettiği nokta ise bence girilen gönderinin altına yorum yapılabiliyor olması. Bu da sanırım Facebook tabanlı bir mantıktan olmasından kaynaklanıyor.



Bunların dışında biraz daha Profesyonel Hayatı ilgilendiren LinkedIn var. Bu platformda genelde iş hayatıyla ilgili profesyoneller bulunuyor ve kendi sektörleriyle ilgili paylaşımlar yapıp, seminer ve toplantılar düzenliyorlar, yeni insanlarla tanışıyorlar, gözlerine kestirdikleri insanlara iş teklifleri yapıyorlar. Aynı şekilde siz de istediğiniz şirketleri takibe alıp onlar hakkında ayrıntılı bilgilere sahip olabiliyorsunuz. 

Bu ağları ve paylaşım sitelerini çoğaltmak mümkün, ilk grafiğe bakarsak da hepsini yazmaksa imkansız. Zaten eğer işiniz bu değilse veya benim gibi şuanda mecburiyetten oldukça fazla boş vaktiniz yoksa bu kadar platformun hepsinde aynı anda aktif olarak bulunmak çok zor ve çok zaman alıcı. 

İşte insanların internet kullanımını fark eden ve artık internette bulunmamanın imkansız hale geldiğini anlayan markalar da dijital pazarlamanın önemini anlamış durumda... Neredeyse büyük bütün şirketlerin bir facebook ve twitter sayfası var ve bazıları gerçekten yaratıcı bir şekilde yönetiliyor. Televizyon veya gazeteye reklam verirken bunu görüntüleyecek insanları seçemezken, Facebook, Google Adwords  vb şirketler yardımıyla reklamınızın yayınlanacağı şehirden, gösterileceği insanların yaş aralığına, cinsiyetine, evli/bekar durumuna kadar çeşitli belirleyici kıstaslarda  reklam yayınlamanız artık mümkün. Ve normalden çok daha ucuza maledebileceğiniz bu reklamların sadece tam sizin hedef aldığınız kitle tarafından görüleceğini de düşündüğümüzde oldukça etkili bir reklam tarzı!

Dün canlı izlediğim İTÜ- Türkiye'de İnternet Konferansı'nda da konunun uzmanları tarafından bolca dile getirildiği üzere reklam verenler en az parayı harcayıp en çok getiriyi elde etme peşindeler. Televizyon ve gazete reklamlarının geri bildirimleri oldukça düşükken internet reklamcılığında reklamınızı görüntüleyenleri takip etme imkanınız çok daha fazla, haliyle daha net geri bildirimler alabiliyorsunuz. Dijital pazarlama, Arama Motoru Optimizasyonu ve İnternet Reklamcılığı gerçek anlamda geleceğin işleri ve bu konuların her biri kendi içinde ayrıntılı ve uzun yazılara temel oluşturabilecek tarzda olduğundan sizi daha fazla sıkmadan son konu olan blog yazımına geçeceğim.


Basitçe web günlüğü tutmak olarak adlandırabileceğimiz blog yazmak işi de günümüzde yükselen trendde devam eden faaliyetlerden. Şuan Türkiye'de ve dünyada en çok tutan bloglar benim gözlemlerime göre moda ve teknoloji blogları. İkisinin de hatrı sayılır sayıda ve cebi kalın takipçileri olduğunu düşünürsek buna şaşmamak gerekir. :) Aynı zamanda bu blog gibi düşünce paylaşımı yapılan bloglar, diğer blogum gibi ürün incelemesi blogları, spor, sanat, siyaset vb bir çok değişik konuda da bloglar mevcut tabi ki.

Blog yazan insan düşüncelerini paylaşmaktan keyif alan insandır. Tabi ki bunları paylaşan insan aynı zamanda olumlu veya olumsuz yorumları da bekliyor. Kendi adıma konuşmak gerekirse yazdığım bir yazıdan sonra insanların bunun hakkında olumlu veya olumsuz bir yorum yapmasından keyif alıyorum. Kendi adıma işin tıkandığı kısım burası aslında. Burada iki temel sorunla karşı karşıyayım:

Bunlardan birincisi: 2 Sayfamda da yaşadığım Google Friend Connect'e üye olunamaması sorunu. Sildim, kendi sitelerinden kod aldım, yeniden yükledim. Ne yaptımsa sorunu çözemedim. Arkadaşlarımdan bir kısmı bloglara izleyici olarak katılamadıklarını, katılsalar bile orada görünmediklerini ve son yazıların kontrol panellerinde güncellenmediğini söylüyorlar. :( İlk yazmaya başladığımda üye olabilmiş 3-5 insana sorduğumda ise hiçbir problem yaşamadıklarını söylüyorlar.

İkincisi ise etrafımdaki dostlarımın genelde blog kültürü olan bir çevreden olmamaları dolayısıyla geri bildirimlerinin ve paylaşımlarının çok düşük olması. Yani basit bir örnek vermek gerekirse 3 Aralık'ta Engelliler için yazdığım yazıyı bir çok ünlü sanatçı ve insan paylaşırken, en çok güvendiğim dostlarımın okuyup geçmiş olmaları, altına 2 satır yorum yazarak olumlu veya olumsuz düşüncelerini belirtmiyor olmaları beni geri bildiririm alamamak konusunda sıkıntıya sokuyor. Beni hayatında hiç görmemiş bir insanın twitter'da mesajımı birçok ünlüye tek tek göndererek bana destek olması ne kadar hoşsa, canım kanım dediğim dostlarımın bir tuşa basıp paylaşmaması da o kadar üzücü... Uzaya, eğer evrende diğer yaşam formları da varsa diye sinyal yollayan NASA gibi hissediyorum kendimi. Ama biliyorum ki sesim aslında boşlukta yok olmuyor, birileri bir yerlerde yorum yapmasa da sesimi duyuyor.

Şimdi yazıya ek yapıyor ve son bulduğum grafiği ekliyorum ki çok derli toplu ve net olduğundan hoşuma gitti:)

KAYNAK

Yazı uzadıkça "Houston We Got a Problem" dediğinizi duyar gibi oldum ondan artık noktayı koyuyor ve hepinize mutlu, güzel bir pazar diliyorum...

NOT:
Bazı grafikleri önceden indirdiğimden kaynaklarını hatırlayamadım. Bulursam linklerini ekleyeceğim.

3 Aralık 2010 Cuma

Engelleri Kaldır!


Bugün "3 Aralık Dünya Engelliler" günü. Hani yolda elinden tutup bir karşıya geçirmeye üşendiğimiz,  kendilerine tekerlekli sandalye alabilecek veya sandalye verilmiş kadar şanslılarının da kaldırımlarınıza rahatça çıkamaması için ufak bir rampayı yapmaya erindiğimiz engelliler...Kimisini hayat daha doğuştan vurdu, kimisini kalleş bir kurşun... Eş dost konuşmalarında ortamı boş bolunca bol keseden atarak milliyetçi konuşmalar yaparken bol bol adını ağzımıza aldığımız GAZİ'lerimizin otobüslerde bulunan "Hamile Bayanlara, Yaşlı ve Gazilere Yer Veriniz" utanç tabelalarına rağmen ayakta yolculuk ettiği ülke burası...Bence eğer bir engelliye veya gaziye yer vermek için sizi dürten bir tabelaya ihtiyaç duyuyorsanız, insanlığınızdan şüphe etmek için en küçük nedeniniz kalmamış demektir...



Engelleri kaldır hareketinin Amaç Sayfasında istihdam için yazılan neden:

 İşsizlik; engelli bireylerin topluma ve hayata yeterince karışamama sebepleri olarak telaffuz edilen; eğitim, sağlık, ulaşım gibi problemlerin temeli konumundadır. Her bireye bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme hakkının tanınması ve bu yolla kişilerin bağımlılıklarının en aza indirgenmesi için, istihdam konusunda farkındalık yaratarak, kurumları “Engelli Personel” alımına teşvik etmeyi hedeflemekteyiz.

Ben de şimdi size daha önce gözlerim dolarak izlediğim bir gazinin istihdam hikayesini anlatmak istiyorum. Videosunu veya yazısını bulamadım, izlememin üstünden epeyce geçti ufak yanlış hatırlamalarım olabilir ama bu yürek burkan hikaye kabaca şöyle:

Bir çatışma esnasında kolundan ciddi derece yaralanan ve ciddi iş gücü kaybına uğrayan gazimiz uzun süre tedavi için hastahanede yatar. Tabi ki her gazi gibi maddi olarak sıkıntıya düşer ve iş aramaya başlar. Tabi ki Türkiye gibi balık hafızalı bir ülkede iş bulamaz. Sor soruştur devletin engelli çalıştırmak "zorunda(!)" olduğunu öğrenir ve kurumların kapısını aşındırmaya başlar. Çoğundan kabul görmez. En son sanırım Seka'da işe alınır. Ama kollarından ciddi derece iş gücü kaybı olduğu halde depoya verilir ve raflara malzeme yerleştirmesi istenir. Durumunu belirtip bu işin kendisine ağır geldiğini anlatınca da "İstemiyorsan çalışma!" cevabını alır(!) Devamında  o kıymetli gazimiz o aşağılık adamların ona layık gördüğü depoda 2 tonluk kağıt rulosunun üstüne yuvarlanması sonucunda ağır şekilde yaralanır.. Alın size istihdam...

Kızmayın dostlar biz böyleyiz işte...Bu kadar işe muhtaç insan varken, devletteki Engelli Kadrolarının %75 civarında boş olduğunu biliyor muydunuz?

Biz yolda fiziksel engelli birini görünce zihinsel olarak da engelli olduğunu düşünürüz, ve aptalca yaklaşırız onlara. Ya da olsun zihinsel engelli olsun, hangimizin başına gelebileceğini bilemeyiz ki...Zihinsel engelli çocuklarımıza "Nasıl olsa seslerini çıkaramazlar!" diye tecavüz etmeyi adet haline getirmiş kanı bozuklar var bu ülkede...Engelli vatandaşlarımız hep unutuluyor, hep ikinci plana atılıyor, televizyonlarda hep süslü püslü sözler verilip sonra kameralar çıkar çıkmaz bu sözler unutuluyor. Bakın işin eğitim kısmına göz atalım:


Neymiş? %95'i eğitim hizmeti alamıyormuş! 8 milyon Türk vatandaşı eğitim hizmetinden yoksun! Şimdi başka konulara gelince "bu kızlarımızın eğitim hakkı elinden alınıyor!" diyen bütün kitlelere ve Hükümete açıkca soruyorum, bu gençlerin, bu insanların eğitim hakkı ellerinden alınmıyor mu? Bu insanlar zihinsel engelli olsalar bile kendilerine özel bir eğitim verilmesi gerekir ki, bu insanlarımızın büyük çoğunluğu sadece fiziksel engelli...



Ampute Milli Takımlarımız var, bütün bakımsızlıklara, bütün imkansızlıklara, unutulmuşluklara rağmen çeşitli sporlarda dünyada derece yapıyorlar. Milyon Euroları alıp 2 kolu 2 bacağı olduğu halde top oynayamayanlara ders veriyorlar bedavaya..Belinden altı olmadığı halde balık gibi yüzenleri var. Onlar hayata tutunacak ufacık dallar arıyorlar. Hayat zaten onlara en büyük darbeyi vurmuş, Türkiye gibi ülkede engelli hale getirmiş onları! Onlar bizden acıma veya olağanüstü imkanlar beklemiyorlar, sadece sıradan insanlar gibi hayatlarına devam edebilmek istiyorlar...



Türkiye gibi terörle mücadelede nice evladı kolundan, gözünden, bacaklarından olmuş bir ülkede, trafik terörüne her yıl onlarca kolun, bacağın kurban verildiği bir ülkede, Çernobil felekatine maruz kalınmış bir ülkede, 9 milyon engelli varken, hayatımızda hiç yerlerinin olmaması ne kötü değil mi? Otobüslerde engellilerin binip inebileceği düzenek yok. Yanlarında birisi bindirip indirirken de, içeride 50 tane hayvan sızlanıyor beklemekten...Yollar çukur dolu, kaldırmlarda geçiş yerleri yok, engellilerin özel eğitime veya sandalyaye ayırabilecekleri bir gelirleri yok, çünkü bu ülkede onlara iş yok...



Daha güzel bir yazı yazabilmeyi, bugünü neşeli cümlelerle bitirmeyi çok isterdim ama yazdıkça aklıma daha da kötü örnekler geliyor, ondan burada bitiriyorum izninizle...Çevrenizdeki engellilerin daha çok farkında olmanız ve hayatlarını kolaylaştırmak için ufak da olsa daha çok çaba göstermeniz dileklerimle...Umarım sosyal hayata daha çok karışabildikleri, eğitim ve çalışma hakkına sahip oldukları bir ülke haline gelebiliriz. Onlar herşeye rağmen hayata tutunmaya devam etsinler, LÜTFEN!

NOTLAR:


Diğer blogumda da bir çalışmasını kullandığım Sayın Emrah Cengiz güzel bir bilgi grafiği hazırlamış, onu da ekleyelim ki görüntü gözünüzde netleşsin...



Videolar ve diğer görseller www.engellerikaldır.com adresinden alınmıştır.
En alttaki görsel Ömer Faruk İnci'ye aittir.

Bence eğer bir şarkıları olsa, sanırım o da BU ŞARKI olurdu...

"Tonight your soul sleeps, but one day you will feel real pain,
maybe then you will see mee as I am,
A fragile wreck on a storm of emotion"

Countless times I trusted you,
I let you back in,
Knowing... Yearning... you know
I should have run... but I stayed

Maybe I always knew,
My fragile dreams would be broken for you.

Today I introduced myself,
To my own feelings,
In silent agony, after all these years,
They spoke to me... after all these years

Maybe I always knew...